18 Aralık 2015 Cuma

Gülmek Ayıbı





Dalıp dalıp gitmemi merak etmissiniz. Hatta hayattan tat almayı bilmez bir divane diyormussunuz kulağıma rastladı sözcükleriniz bir köşe başında. Haklısınız divaneyim, deliyim, avareyim...
Evet hayattan tat almasını bilmezim. Bu sıfatların hiç birisi beni üzmüyor hatta buse olup konuyor yüreğimin ortasına.
Neden mi?
İlk okul çağlarımda doğup büyüdüğüm mahalleden taşınmak zorunda kaldık. İlk okula giderken nede çabuk büyüdün demeyin sakın ha derya Necip Fazıl Kısakürek "Zamanla insanlar değil armutlar olgunlaşır." Konu benim yaşım felan değil zaten. Yeni taşındığımız mahalleye göre eski ,eski ama gerçek mahallem tabiri caizse varoş... Yeni mahallemi tanımak nerede ne var göz aşınalığım olsun en azından boş boş oturmayayım da kafam dağılsın diye geziniyorum boş sokaklarda. Sokaklar boş değil aslında hatta gerçek mahlleme göre insan sayısı çok daha fazla ama dedimya insan(!) sayısı fazla ama sokaklar boş. İşlek iki caddeyi birbirine bağlayan ara sokaklardan birinde yürüyorum. Koca koca binalar afilli arablar arasından geçiyorum. Yorulmuş olamlıyım ki yada can sıkıntısı işte nedense o koca koca binaların birinin bahçe duvarına oturdum. Boş gözlerle etrafımı seyrediyorum. Gözlerimden damla damla yaş süzülüp önce yanaklarımı ıslatıyor sonra dizlerime damlıyor. Kimsecikler görmesin diye utana sıkıla siliyorum göz yaşlarımı malum erkek adam ağlamaz(!). Tam bu sırada sokağın karşısındaki binanın kapısında tekerlekli sandalyede bir abi görundü hemen arkasında da bir abla. Abinin felçli olduğunu tahmin ediyorum bir akrabamızda felçliydi o da tıpkı bu abi gibi buz gibi bakardı dünyaya. Ablanında yüzü asık bakısları hüzünlü. Benim onları seyrettiğimden habersiz binanın bahçesine geçtiler. Abla eğilip abiye birşeyler anattı sonra hızlı bir şekilde binaya doğru yöneldi. Bir iki dakika geçmeden elinde bir sandalye ve bir kitapla geri döndü. Sandalyesini abin sandalyesinin yanına , abinin yüzünü görebilecek bir açıyla yerleştirip oturdu. Kitabı açtı ve okumaya başladı. Dudaklarının kıpırdadığına bakılırsa sesli okuyor olmalıydı. Sayfalar değişiyor ve her değişen sayfada o donuk donuk bakan gözler, hüzünlü simalar canlanıyordu. Onlar orada olduğu sürece izleyecektim onları kafaya koymuştum. Hava serinlemeye başlamıştı. Abla bir koşu içeriye girdi tekrar. Bir iki dakika geçmeden geri geldi elinde bir battaniye ile. Sandalyesini abinin sandalyesine tamamen yasladı ve battaniyeyi omuzlarina örttü öylece oturdular bir süre. Ablada şunu fark ettim abinin gözlerine bakarken,ona dokunurken,onun için birşeyler yaparken yüzü gülüyor, yüzünü göremediği kısa sürelerde yüzü asılıyordu. Sonra bahçeye geldikleri gibi abla önce abiyi binaya götürdü sonra eşyaları. Okuldan fırsat buldukça o sokakta o binanın önünden geçiyorum ve her geçişimde o ikiliyi benzer şekilde görüyorum. Yıllarca böyle devam etti. Öncesini bilmiyorum ama ben 15 sene o sokaktan her geçtiğimde benzer şekillerde gördüm ikisini. Yaşları ilerlemişti özellike abla çok yıpranmış ve sandaleyeyi ilerletmekte zorluk çekmeye başlamıştı. Son zamanlarda bu yüzden olsa gerek bahçeye eskisi kadar çok çıkmıyorlar onun yerine yağmurlu ve soğuk günlerde yaptıkları gibi odanın penceresinin kenarında oturup sokağa bakıyorlar ve öyle zaman geçiriyorlardı.
Bahar günlerinden birinde yine o sokaktan geçerken ablayı sandalye ile savaş ederken gördüm. Savaş diyorum çünkü abla tüm gücü ile sandalyeyi ilerletmeye çalışırken o inat etmiş ilerlememek için direniyordu. Hemen koştum yardım etmeye çalıştım abla utana sıkıla kabul etti yardımımı. Abiyi evin kapısında bıraktım tam dönerken ablanın gözlerine çarptı gözlerim bir kaç damla onur birikmişti göz kapaklarında, birazda mahçupluk. Galiba abiye yetememe ihtiyacıniı karşılayamama hüznüydü bu. Bir kaç sefer daha karşılaştık abla ile benzer koşullarda. Utana sıkıla yardım isteğimi kabul ediyordu. Bir gün çay ikram etti. Abi ben ve abla bahçede oturduk 3 bardak çay getirdi abla. Abinin çayı soğuk. Çay kaşığı ile damla damla içiriyor abla abinin çayını. (Abinin içtiği her damla çay huzur olup çağlıyordu ablada.) Bir taraftanda anlatıyor yaşadıklarını abinin nasıl bu hale geldiğini.Anlattıkça göz pınarları çağlıyor. Abla engellemeye çalışıyor ama pınarlar durmuyor. O günden birkaç gün sonra şehir dışında üniversite kazandım ve şehirden ayrıldım. Önce okul sonra o mahalleden tekrar taşınmamız iş felan derken uzun süre o sokağa yolum düşmedi. Geçenlerde o sokaktan geçtim. O evin önünde gayri ihtiyari durakladım, abi pencerenin kenarinda oturmakta ablam dağ gibi yanı başında yine. Tanıdıkları içinmi yoksa göz göze geldiğimizden mi bilmem abla baş işaretiyle selamladı beni bende karşılık verip ağır adımlarla yoluma devam ettim.

KaraÇocuk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder